SANKİ


Lütfen dedim hayata; lütfen müsait bir yerde inecek var ama ikilemde kalmış duygularım kaskatı ederken bedenimi, çakılı kaldım o karanlık vagonda.
Ben her acıma ayrı ayrı hüzün biriktirdim her hüznümden damla damla sabır düştü sineme.
İnsanın yazgısı sürekli hırpalanmakmış san ki. San ki bu dünya dev elleri ile çekip almış benliğimi bense kimsesizliğim ile kalmışım derme çatma kalbimin gölgesinde.
Hayat insanı bazen öyle bir oyunun içine atarki hoş gerçi hayatın kendisi, ta kendisi oyundan ibaretken bir oyun da sana ısmarlar ve sen yarım yamalak bir uslubla oturulmaktan rengi solmuş o kırmızı koltukta dönüp duran o hengameyi izleyi bulursun kendini.
Günlerden cumartesi ve kaybolmuşluğumun ertesi. Gün aymış ve ben kendimi hayat sahnesinde izliyormuşum sanki, koltuk numaram on iki olmuş ne yazar. Sanki hayatı tam on ikiden mi vurmuşum yada kavuşmaları saat on ikiyi bulan biri bile değilim ki, günlerin sayıların gönlümde bir yeri olsun.
Ben renklerin cümbüşünden sıyrılıp yılların öfkesine gem vurmuş bir yanlışım sanki. Tanıdık gelmeyen bir günün kıskacında sıkışmış gibiyim ve tüm denizlerin mavisi solmuş da gökyüzü susmuş gibi. Gözlerimi kapatıp yağmurdan ıslanmış o bankta düşünüp durmuşum, duymaya çalışmışım yağmur ne fısıldıyor endazesi kaçmış insanlığın yüzüne. Acaba demişim acaba duyuyorlar mı? Ne fısıldıyor yağmur onlara, düşünüyorlar mı? bu gök neden mavi, kuşlar nasılda bıkmadan usanmadan en iyisi de hiç yorulmadan kanat çırpa biliyor diye.
Hadi son bir hevesle kapatalım gözlerimizi madem bu hayat bir oyun, o oyunu kuralına göre suretimiz de biçimlendirelim. Dinleyelim mesela yağmuru inanalım yağmur her şeyden daha temiz çünkü. Belkide bir yağmur damlası kirlenen avuçlarımızı temizleyip akıtacak, o katran rengi yalnızlığı ruhumuzdan.
Hem size bir şey söyleyeyim mi? inanalım buna, yağmur daha vefalı mesela...

Yazının tüm hakları korunmaktadır...