ORTAK KEDER SENFONİSİ





Gözleri uyku mahmuru olan bir yalnızlıktan sesleniyorum. İkinci şahıstan konuşuyor kelimelerim. Her bir harf birbirine uğramadan geçiyor söz denen yangının içerisinden.
Avurtları çökmüş sevgili insanlığın. Kalemi kırılmış, acısı paslanmış. Yine bir akşam üzerini yolculadığım cam önlerinden, yolculuyorum günbatımlarını. Köşe başlarından dönüyor tüm susuşlarım. Sustukça anlıyorum ki; insan susmaktan yapılmış koca bir alfabe. Dudağım üzerinde ki sus çizgisinden dökülüyor kaderim. “Sus” diyerek oraya dokunan meleğin izini taşıyor sevgili insanlık. Arka fonda “yetinmeyi bilir misin?” diyor Sezen abla. İçimden bozuk bir plak gibi tekrarlıyorum nakaratı. Sonra da şarkıyı armağan ediyorum yetinmeyi bilmeyen acılarıma. 

Sahi ne kadar aç bir göze ve kalbe sahibiz değil mi? Kiminin açlığı gözlerinden geçerken, kiminin ise yüreğinden geçiyor aslında. İnsan işte, yüreğinin açlığını doyuramayınca istediği kadar gözlerini doyursun, bir bakıma takılıyor genzini sızlatan boşluk hissinin tadına.
Her şey olup bitiyor koca bir günün sırtında. Ölenler gömülüyor, doğanlar anneleri tarafından sarılıyor kundaklara. Kimisinin yazgısına ölüm ile yaşamın arasındaki o boşlukta salınmak düşüyor. Kiminin özgürlüğüne prangalar vurulurken, kimisi ise özgürlük geçiriyor boğazından. 

Sersem bir dürtüyü boğazlıyor ellerim. Şimdilerde gölgesi dalına küsmüş yaşlı bir ağaç gibiyim. Her şey düşebiliyor zamanın kadrajına. Olanlar oluyor, olmayanlara ise kimimiz isyanlar sıralarken, kimimiz ise çekiyor tarazlı bir Eyvallah!
Ben yine de sindiğim yeşil koltuğumun kenarından süzerken çarçabuk geçen zamanı, Didem ablayı sarıyorum yaralarıma. “Ortak keder” diyorum. Onun ile biz ortak bir kederin yamacında buluşuyoruz boyuna...

Acının gergefinden geçmiş sözlerini asıyorum kalbimin duvarlarına. Onun ile bir gazetenin kitap kuponlarını biriktiriyoruz alt çekmecedeki eski defterlerin arasında. Bodrum katından gün ışığına mektuplar yazıyorum. Oluyorum bende onun gibi, bir bodrum katı kızı. “Ama insan yazgısını yaldızlı çokomel kağıtları gibi tırnakları ile düzeltemiyor” diyor ya Ahlar bindirdiği kitabının satırlarında. İşte kalbimin ortasında bir çokomel kağıdı, düzeltemiyorum yazgımı tırnaklarımla.  

Sonra “olanlar oldu” diyor ya “olanlar oldu Allah’ım. Bütün bu olanların ağırlığından beni kolla...” Güzin ablası kitaplar olan bir kadın, şimdi bir kadının Güzin ablası oluyor kitaplarıyla. Ben Didem abla ile ortak bir kederin sevincini katıyorum yaşantıma. O ayak numarası otuz altı olarak basıyor yeryüzü toprağına... Koyu kahverengi kaşları havalanırken, birden bire şaşkın bir kadın oluveriyor. Ayaklarım toprağa otuz altı numara ayakkabılarımın ağırlığınca basarken, işte “ortak keder” diyorum, bende onun gibi biraz şaşkın bir kadınım aslında. 

Bazen hayata merdiven boşluğundan bakmak, dümdüz bir bakıştan başka bir şey değildir. 
Ben hayata Delice kuşunun gözünden bakmayı arzuluyorum. Daha sonra Akasya ağaçlarına ve bergamot dallarına bir kanat kokusu bırakmak istiyorum. Dışarıda gümbür gümbür yağmur, şarkısını söylüyor. İnsanlar yağmur damlalarına basa basa sağa sola koşuşturuyor.
Oysa ki rahmetten kaçılmaz der hep babaannem. Kim bilir belkide insanlığın kalbi, rahmetten kaçtığı için bu kadar kara. Dışarıda gümbür gümbür bir yağmur ve bilmem kaç hece yalnızlık düşüyor insanlığın payına. Biliyor musunuz? Benim gözlerim, rengi solmuş yeşil koltuğum gibi değilmiş, ben meneviş renkli gözlerimin ardından bakıyormuşum hayata. Bu yüzdenmiş maviyi sevip isak kuşu olmak istemelerim.

Antrenin soluk ışığı yüzümün kıyılarında volta atarken, sokak lambaları acıları yamanmış evlerin vuruyor duvarlarına. Bir baba kavgasının izlerini nasırlaşmış avuç içlerinde taşıyarak, ekmek götürüyor çocuklarına. Bir anne çocuğuna nasihat ede ede arşınlıyor kaldırımları hızlıca. Akşam geceye hazırlıyor kendisini. Parklar kimsesizleri misafir etmek için giyiyor soğuğu sırtına. Bir çocuk fazla mendil satamamanın verdiği ıstırapla büküyor dudaklarını. 
Gözleri yaşlar ile dolmuş halde avutuyor kendisini usulca. Yaşamın sillesini daha çok erken yaşta yemiş o çocuğun göz yaşlarından öpmek istiyorum. Önünde durduğum camın ardından omuzları düşmüş çocuğu uğurluyorum yepyeni zorluklara. “Bıraksalar keşke şu çocukları” diyor iç sesim, bıraksalarda dünya çocuk seslerinden bir yuva olsa sevgili insanlığa.

Gün bitiyor ışıkları sönüyor sevinçlerin... Olanlar oluyor Allah’ım... lütfen beni bu olanların ağırlığından koruyup kolla.


“Yazının Tüm Hakları Korunmaktadır.”