İNSAN KAÇ KEZ





İnsan kaç ömür harcar bir acıyı solumayı bırakmak için...
Kaç kez aynı yere dönüp dönüp gelir... kaç ayrılık şerbetini tadıp mide ağısı ile geceyi zor sabah eder...
Sahi geceleri nasıl sabaha teslim edip güne başlanır... 
Hayat denen bu acımasız mecra kaç kez kalbimizin tozunu alıp bizi bir ağrıya misafir edip durur...
İnsan diyorum; kaç kez bir vagonda üşümüş yüreği ile gelip geçeni umarsız bir uslup ile izleye durur...
Ya! Sol yanımıza tünen kuşlar hangi terkedilmiş baharın habercisidir...
İnsan diyorum; hep arda kalan, çokça soluklanan, bir yokuşta unutulan ve hep yanılan...
Hırçın yüreği ile oradan oraya savrulan, limanı belirsiz kara denizlerde bir boğulan bir kurtarılan...
Dalda kalan o son yaprak gibi inatla tutunan sonbahara / hayata...
İnsan kaç ömür harcamalı bir sevgiyi unutmak için...
Kaç kez avurtları çöküp uykuları zemberek sabaha bırakmalı...
Bir kapı eşiğinde kaç kez geceyi sabaha teslim edip soğuk bir beton ile kardeş olmalı...
O savruk yüreği kaç kez bahara ümid etmeli...
Yorgun düşleri, yarım aksak umutları ve o hiç yazılmamış mektupları hangi çantaya sığdırıp en son istasyona bilet almalı?? 
Gitmek dürtüsü ile dolu olan bedeni en iyisimi bir köşe başında terk etmeli ve ardına bakmadan kaçıp gitmeli... Bazen kendinden, çoğu kez ömürden, bir tutam bahardan...
Sahi tüm bu acılar, iç çekişlerimiz, göz yaşlarımız kaç geceye sığar ki... 
Bir duvarın, bir ümidin kapısında defalarca beklemek hangi yüreği teskin edebilir ki...
Umud diyorlar ya, umudun Allah'ına sığınmak umud etmekten daha evla olmalıydı sanırım...
Herkesin kaybettiği bir kazananı olmadığı şu hayatta kazanmaya çalışmak yalnızlığın şiirini suratımıza kaç kez vurmamıştı ki...
Belkide bu hayatın kazananı olmaktan ziyade kaybedeni olmak daha iyiydi kimbilir...
İnsan diyorum tekrar ve yine tekrar; savrulan, hüzünden köşe bucak kaçan, ama yine o hüzne kapılan ve hep kaybeden, çoğu kez de kaybedilen...

Yazının tüm hakları korunmaktadır.