MARTI KANADI DÜŞÜ





Göğü griye boyanmış yaslı bir düşüm ben düştükçe düşüyorum sevdanın gözünden.
Sorularının cevapları uzak diyarlara yol almış yüreğimi kanatlarından vurulmuş kuşlar sarmış.
İkindi vaktinin sessizliğinde debelenip duruyorum.
Bugün bir sevda gördüm bir sevda çıktı karşıma oturdum seyre daldım sevdanın kırk yamalı mutluluklarını.
Herkesin dilinde ıslık gibi ötüyordu sevda ama ben sevdayı allayıp pulladım kadife mendillere sardım.
Göğsünde ne varsa onu soluyormuş ya insan bir avuçluk acıyı soludum.
Ağzından buhar çıkıyordu konuşan insanlığın benim ise dudaklarımın arasından soğuk bir mevsimin yası buhar buhar vuruyordu dışarıya.
Simit alayım dedim şu yaşlı amcadan ve gittim aldım bir simit, midemden önce yüreğim doyar belki dedim ama yürek doymuyormuş ki.
Keşke dedim yüreklerde simit susamları ile doyabilseydi de çalmasaydık sevgisizliğin kapısını.
Oturduğum ıslak bank gözlerim kadar ıslaktı yüreğim kadar soğuk.
Dedim ki herkes kendine sürgün bu göğün dibinde ve herkes kendine düşkün bu semtin caddelerinde.
Gözleri uzaklara dalanın misafiri gelirmiş ya hurafeymiş bunlar öyle dedi kalbim.
“Eğer hurafe olmasaydı kapımı çalan olmazmıydı?” diye sordu bana, sustum bulamadım verecek bir cevap.
Günler sessiz bir yaygara gibi düşerken takvimden, bu benim yarası iyileşmeyen yüreğim de her bir yaprakta düştü günden geceden.
Üzülünce kendine gelemeyen kimsesizliğim içinde ki hisleri bile tanıyamaz hale gelmiş iken bir kez daha susmanın eşiklerinde gecenin iklimini çözemedi kalbim.
Uzaklık dediğin elini uzattığın kadardır derler ya inanmadım çünkü elimi uzattığım da koca bir boşluk yuttu avuçlarımı kaybolmuş yalnızlığım uğramadı bir daha sokaklarıma.
Oturduğum o sahil bankında göğe dalmış bakışlarımın eşliğinde kendimi koydum uçuşup simitime 
göz koyan martıların yerine, iç sesim girdi araya “kendini bir tutma o martılarla, tutma çünkü senin ak kanatların yok uçamaz takılırsın boşluğa” ne kadar da haksız bir haklılık, dedim ne kadar da uzun soluklu bir haklılık.
Durdum öylece martı bile olmayı beceremeyen kendime kızdım durdum sonra da sûkûtumun hırkasına sarılıp ısıtmaya çalıştım bin asırlık hüküm giymiş acılarımı.
Dönüp baktım dünyaya insanlar ne çok koşturuyordu yaşam uğruna.
Dedim bir kez daha yapışıp yakasına yaşamın “beni bırakma sakın” diyeceğiz çünkü seviyoruz.
Dedim ne çok seviyoruz sonsuzluğu unutup bu yalan dünyayı.
Dedim belkide müstahakımızdır bu yangını tütsülenmiş çirkini güzelleştirilmiş dünyayı kucaklamak.
“Yazının tüm hakları korunmaktadır.”